Cumhuriyetin İlk Girişimcilerinden Büyükbabam Nuri Demirağ Hakkında Yazı

                                CUMHURİYETİN İLK YILLARINDAN BİR İNOVASYONCU;

                                             NURİ DEMİRAĞ

Günümüzde ancak ‘İnovasyon’ yaparak  kalkınabileceğimiz gerçeği geniş kitlelerce kabul edilmekte olan bir olgu. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki kalkınma hamlesinin içinde yer almış, ülkemizin sanayisinin gelişmesi için maddi, manevi varlığını gözünü kırpmadan feda etmiş olan büyük girişimci Nuri Demirağ, bu bilince daha 1930’lu yıllardan itibaren varmıştır. Ne yazık ki zamanının çok ötesinde tasarıları ve eylemleri olan bu öncü girişimcinin yaşam öyküsü genç nesiller tarafından bilinmemektedir.

Benden istenen bu yazıyı yazmaya başladığım şu sırada, Nuri Demirağ’ın memleketi olan Sivas’ın havaalanının isminin ‘’Nuri Demirağ Havaalanı’’* olarak değiştirilmiş olduğu haberini aldım. Geç de olsa büyükbabamın hatırasına gösterilen bu vefa beni fazlasıyla mutlu etti.

Gelin, onun şaşırtıcı yaşam öyküsüne bir göz gezdirelim:

Nuri Demirağ 1886 yılında Sıvas’ın Divriği kazasında Mühürdarzade Hafız Ömer Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelmiş ama çok küçük yaşta babasının bir kazada vefat etmesiyle yetim kalmıştır. Divriği’de Osmanlı Rüştiyesi’nde eğitim aldıktan sonra bu Rüştiye’de muallim olmuştur. Daha sonra dışarıdan İdadi okuyarak, bankacı ve maliyeci olarak deneyim kazanıp, İstanbul Beyoğlu varidat memuru olmuştur. Bu sırada Taksim Kışlası ile Talimhane’nin bir Fransız şirketine satışına karşı gelmiş, 1. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’u kasıp, kavuran yolsuzluklarla mücadele etmiştir. 1918 yılında Maliye’nin Tatavla şubesini denetlerken işgalcilerin hakaretine uğramayı kendine yediremeyip memurluktan ayrılmaya karar vermiştir. Nuri Demirağ’ın ticari hayata atılışı 1919da 56 altın sermaye ile sigara kağıdı üretimi girişimiyle başlamıştır. Ertesi yıl Mühürdarzade Şirketi’ni kurarak dış alım satıma yönelmiştir.  Mühendis Mektebini bitirerek yüksek mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey de Tapu İdaresi’ndeki görevinden ayrılıp Mühürdarzade Şirketi’ne ortak olmuştur. İki kardeş Cumhuriyet ilan edildikten sonra müteahhitliğe başlarmışlardır.

1930’ların başında yabancı bir şirkete yüksek kazanç oranıyla ihale edilen Samsun-Sıvas hattı demiryolunun sözleşmesinde bir sorun çıkar ve hükümet ihaleyi iptal eder. Nuri ve Abdurrahman Naci Bey’ler ihaleye talip olur ve Samsun-Sivas demiryolunun 7 km.lik bölümünü, Türk işçisinin emeğiyle başarıyla tamamlarlar. Daha sonra Fevzipaşa-Diyarbakır, Afyon-Dinar, Irmak-Filyos hatlarında toplam 1.012 km. demiryolu döşer, yüzlerce tünel açıp,  köprü yaparlar. Günümüze kadar gelen bu köprülerin her biri sağlamlıklarının yanında estetik özellikleriyle de ilgi çekicidir. Çalışanlarıyla omuz omuza katıldıkları bu yolculukta ayrıca özenli istasyon ve gar binaları da inşa ederler. Soyadı kanunu çıktığında ‘Demirağ’ soyadı onlara bizzat Atatürk tarafından verilir.  Demirağ kardeşler demiryollarından başka müteahhitlik işleri de yaparlar. Ankara’da şu anda müze olarak korunan 1. Büyük Millet Meclisi binasını, çeşitli bakanlık binalarını, Bursa Merinos, İzmit SEKA, Sivas Çimento, Karabük Demir Çelik fabrikalarını, Kadıköy Hal binasını, Eceabad-Havza Şosesini yaparlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinin 212 milyon lira olduğu 1936 yılında, 11 milyon Türk Lirası servetiyle ülkenin en büyük kişisel sermayesini temsil eden Nuri Demirağ, o yıl sivil havacılığa yönelir. Ekonomik sıkıntının had safhada olduğu genç Cumhuriyet, kalkınmanın uçak sanayisinin gelişmesine bağlı olarak gerçekleşeceğine inanmakta, halktan uçak almak üzere yardım toplanmaktadır. Günün zenginleri imkanları dâhilinde bu kampanyaya katılırlar. Nuri Demirağ’a sıra geldiğinde ‘ Dışardan alınacak bir teknoloji hem pahalı servis ve yedek parça gerektirecek, hem de yabancılar bize eski teknolojileri satacağından kısa zamanda kullanılamaz hale gelecektir. Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu tayyarelerin fabrikalarını yapmaya talibim’ der. Nuri Demirağ yaşantısı boyunca ‘ben parayı halktan kazandım, onu halka faydalı işlerde kullanacağım’ ilkesini hep ön planda tutar. 17 Eylül 1936da harekete geçer ve Beşiktaş’da bugünkü Hayrettin İskelesi’nin hemen arkasında, Deniz Müzesi olarak kullanılan alanda, o zamana göre hayli modern bir bina yaptırır. Burası ‘Tayyare Etüd Atelyesi’ olacaktır. Daha sonra burası ‘Uçak İmalat Fabrikası’na dönüşür. Beşiktaş’daki fabrikada 65 planör, önce Nu D 36 eğitim uçağı, sonra da Nu D 38 isimli yolcu uçakları üretilir. Nu D 38 altı kişilik, çift motorlu, gövdesi alüminyum kaplı ve gereğinde bombardıman uçağına çevrilebilen salt Türk tasarımı bir uçaktır ve günün dünya A sınıfı uçak kategorisine girer. Böylelikle Türkiye uçak sanayisine dünya ülkeleriyle eş zamanlı olarak girmiştir. Bu arada Nuri Demirağ Yeşilköy’de şu anda Atatürk Havalimanı olarak kullanılan geniş araziyi satın alır ve üzerinde bir uçuş sahası yaptırır. Ayrıca bu alanda pilot ve teknisyen yetiştirmek üzere ‘Gök Okulu’, ‘Uçak Tamir Atölyesi’ ve ‘Hangar’lar yapılır. Türk Hava Kurumu 1938de Demirağ’a 10 okul uçağı ve 65 planör siparişi verir. Uçak ve planörlerin projelerini hazırlayan ve Nuri Demirağ’ın sağ kolu olan Mühendis Selahattin Alan, ilk uçak hazır olduğunda çok heyecanlanır ve fazla uçuş tecrübesi olmamasına karşın ilk deneme uçuşunu kendisi yapmak ister. Eskişehir İnönü Havaalanı’ndaki törene katılmak üzere yola çıkar fakat Eskişehir’e iniş yaparken, alanın etrafında yağmur suyu birikmesin diye kazılan hendekleri fark etmez, uçağın tekerlekleri hendeğe takılır ve uçak takla atar. Selahattin Alan’ın hayatını kaybettiği bu kaza Nuri Demirağ’ın zor yıllarının başlangıcı olur. Türk Hava Kurumu, emniyetsiz ve şartlara uygun değil gerekçesiyle siparişi iptal eder. Nuri Demirağ uçaklarının güvenli olduğundan emindir fakat Türk Hava Kurumu’nu ikna edemez ve olay yargıya yansır. Bağımsız kişiler olumlu rapor verdiyse de mahkemenin atadığı bilirkişi heyeti olumsuz rapor verir ve dava Nuri Demirağ aleyhine sonuçlanır. Türk Hava Kurumu da Türk uçakları yerine Fransa’da hizmet dışı bırakılan Henrio uçaklarını satın alır ki bunlar kısa bir süre sonra hurdaya çıkar. Nuri Demirağ Gök Okulu pilot yetiştirmeye devam eder, binlerce saat uçuşa rağmen hiç kaza olmaz. Bu da Nuri Demirağ’ın iddiasında haklı olduğunu gösterir. 2. Dünya Savaşı esnasında Avrupa ülkelerinden Nuri Demirağ’ın uçaklarına talep gelir fakat o sıradaki hükümet bir kararname çıkararak uçakların satışına engel olur. Atatürk tarafından desteklenmiş olan Nuri Demirağ, onun vefatından sonraki hükümetlerden ne yazık ki aynı ilgiyi göremez. 1950lerde uçak pisti, fabrika ve etüd merkezinin bulunduğu alan yok pahasına istimlak edilir. Nuri Demirağ’ın vefatından sonra uçaklar hurdaya gider. Halbuki, bu özverili girişim engellenmeseydi, dış ülkelere uçak alımı için ödenen paraların bir kısmı ülkemizde kalacaktı ve belki bugün Türkiye kendi yolcu uçağını üretiyor olacaktı.

Ülkesinin kalkınmasını daima kendi menfaatlerinin önünde tutan Nuri Demirağ’ın günümüzün tabiriyle ‘yenileşim’ fikirleri sadece bunlardan ibaret değildir. Onun tarafından ortaya atılan pek çok fikir, ancak ilk düşünüldüğünden yıllar geçtikten sonra hayat bulmuştur. Bunları şöyle özetleyebiliriz:

Nuri Demirağ İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde uçak mühendisliği bölümünün açılmasına öncülük etmiştir.

Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini gerçekleştirmiştir.

1931 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden uzmanlar getirtip, dört yıl süren çalışmalar sonunda Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak, üstünde demiryolu da olan Boğaz Köprüsü’nün projesini yaptırmıştır. Nuri Demirağ köprüyü kendi imkanlarıyla inşa edecektir ve birkaç yıl sonra devlete devredecektir. Çok daha sonra hayatımıza giren  ‘Yap, İşlet, Devret’ formülünü o, yıllar öncesinden düşünmüştür. Salih Bozok projeyi Atatürk’e götürür. Atatürk’ün çok beğenmesine karşın hükümet projeyi reddeder.

1933 yılında memleketi olan Divriği’ye enerji sağlama projeleri yaparken , yıllar sonra ancak 1966 yılında ele alınan Keban Barajı projesini de ilk dile getiren kişi olmuştur.

Ülkenin yer altı kaynaklarının,  madenlerinin, petrollerinin kullanımı için planlar hazırlamış ve ‘Maden ve Sanayi Kentleri’ tasarlamıştır.

Divriği’de günün en ileri orta okulunu yaptırıp, orada okuyan gençlere büyük imkanlar tanımış ve pek çoğunun yüksek tahsilini yapması için destek sağlamıştır. Yine Divriği’de yapmayı planladığı ‘Gök Üniversitesi’, 100.000 kişilik ‘Sanayi Kenti’, ‘Örnek Köy’ projeleri ne yazık ki devrin hükümetleri tarafından destek verilmediğinden kağıt üzerinde kalmıştır.

1948 yılında ilk özel radyo istasyonunu kurmak istediyse de bu konuda da yasal engellemelere takılmıştır.

Nuri Demirağ 8 Temmuz 1945de siyasete atılarak, çok partili döneme geçişin ilk partisi olan ‘Milli Kalkınma Partisi’ni kurmuş fakat 1946 seçimlerinde başarı gösterememiştir. Ödün vermeyen yapısı itibariyle siyasete uygun bir kişiliği yoktur. Fakat 1954 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız Sivas milletvekili olmuştur. 1957 yılında meclis kürsüsünden, meclisteki kötü gidişi ağır bir dille eleştiren tarihi bir konuşma yapmış ve çalışanlar arasındaki ücret adaletsizliğinin ve uçurumunun kapatılmasını isteyen yasa teklifini sunmuştur.

Nuri Demirağ’ın çok gelişmiş bir sosyal sorumluluk bilinci de vardır. 1939 yılında Erzincan’da meydana gelen deprem felaketi sırasında tüm imkanlarını seferber edip, bölgeye ilk ulaşan yardım ekibi olmuş ve depremde evini yitirenlere prefabrike konutlar yapmıştır. Yıldız Sarayı önündeki tarihi çeşmeyi restore ettirip, sonra bunu gelenek haline getirip 43 çeşme yaptırmıştır. Türkiye’de kapitalizmin en ileri temsilcisi olarak görünmesine rağmen, hoşgörüsü, sosyalist söylemleri olan Nazım Hikmet’e Cihangir’deki evlerinden birini tahsis etmesine olanak sağlamıştır. Nuri Demirağ’ın sanata ve sanatçıya saygısı büyüktür. Tevfik Rıza, Neyzen Tevfik uzun süreli felsefi sohbetlerinin baş konuklarıdır ve onun yardımlarından faydalanmışlardır.

Nuri Demirağ, 1957 yılında bayrağı yarının gençlerine devrederek yaşama veda etmiştir. ‘Devletin kurtuluş ve yükselişi, ancak varlığına dayanarak milletin gizli hazinelerini verimli hale getirmesini bilen, şahsi menfaatini milletin menfaatiyle uyuşturmasını bilen, ruhu idealist, beyni idealist şahsiyetlerde aranmalıdır’ söyleminde, iş ahlakını önde tutan gerçek girişimcilerin ülkenin kalkınmasındaki önemini vurgulamıştır.

                                                                                                      Bilge Kum

*18/08/2010 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı

​Sevgili kızkardeşim ABD Drexel Üniversitesi'nden Prof. Dr. Banu Onaral ile büyükbabamızın adını taşıyan Sivas Havaalanı'nda

​Sevgili kızkardeşim ABD Drexel Üniversitesi'nden Prof. Dr. Banu Onaral ile büyükbabamızın adını taşıyan Sivas Havaalanı'nda