Kasım 2009 Adana Fikir Platformu

BİREYSEL İNOVASYON ANILARIM
Yazar: BİLGE KUM | Tarih: 22/11/2009 | Saat: 23:49


Günümüzde beynin derinliklerinde olan biteni çözebilmek için çeşitli çalışmalar yapılmakta ve yaratıcı kişilerin sürekli hayal dünyasında gezindikleri gözlemlenmektedir. Bu sebepten, yaratıcı kişiler bazen başkalarının göremedikleri şeyleri düşünebilmektedirler. Bu hayaller ürüne dönüşebildiği takdirde, çeşitli ‘Fikri Haklar’ yasalarıyla korunabilmekte ve ticarileşebilmektedir.

Ben tüm yaşantımı tasarımın peşinden koşarak yaşamış biri olarak, kendimden örnekler vermeye çalışacağım. Çok küçük yaşlarımdan itibaren, benim yaşam prensibim, varolmasını istediğim pek çok şeyi tasarlamak olmuştur. Okul öncesi çağlarımda bebeklerimin elbiselerini yetersiz bulup, dikiş dikmeyi ve örgü örmeyi öğrenmiştim. Lise yıllarımda ise ‘sınıf süsleme yarışması’nda yaptığım hareketli bir enstalasyon, o gün için hayli ileri bir tasarımdı.

Güzel sanatlar eğitimi almam beklenirken, o günün şartlarının sonucunda bu mümkün olamadı. Erken yaşta evlenip iki çocuk annesi oldum. Fakat kısa bir zaman sonra içimdeki yaratıcı dürtü beni rahatsız etmeye başladı ve özel bir okulda ‘Dekorasyon ve İç Mimarlık’ kursuna katıldım. Öğrendiklerimi önce kendi evimde uyguladım ve bunlar çevrenin ilgi ve beğenisini çekti.

Bu arada çocuklarımı kendi diktiğim giysilerle çok şık giydirmem, profesyonel çocuk tekstili imalatı yapan bir firmanın dikkatini çekti. Böylece aşağı yukarı 18 yıl süren stilist, modelist ve desinatör olarak çalıştığım tekstil yılları başlamış oldu. Lisan biliyor olmanın getirdiği bir avantajla yurt dışındaki fuarları takip edebildim ve o yıllarda ülkemizde yeni kalkınmaya başlayan tekstil endüstrisine katkı sağlayabilmek için büyük bir çabayla çalıştım. Henüz tasarım eğitimi veren üniversite düzeyindeki okulların mevcut olmadığı o yıllarda, kendi geliştirdiğim metodları çevremdeki gençlere aktarmaya çalıştım ve böylece grup çalışmasının keyif ve başarısını birlikte yaşadık. Daha sonra bazı özel sebeplerden dolayı tekstil çalışmalarıma son verdim.

2001 yılında ABD’de yerleşik bir Türk aileden, satın aldıkları metruk iki daireyi birleştirip, onların ihtiyaç ve zevkine göre dekore etmem için teklif geldi. Metrik sistemin kullanılmadığı, inşaat ve malzeme tekniklerinin çok farklı olduğu bir ülkede bunu gerçekleştirmeye çalışmak bir cüretti ancak ben bunu kabul ettim. Zorlu geçen iki ay sonunda yaşaması keyifli ve kullanışlı bir iç mekan meydana gelmişti. Daha sonra yine ABD’de yerleşik başka bir Türk ailesinin de evini dekore ettim. Yaptığım değişik tasarımlar çevrenin dikkatini çekti ve evleri dekore edip, pazarlayan bir emlak firması benim ABD’ye yerleşip, sürekli kendileriyle çalışmam teklifini yaptı. O sırada meydana gelen 11 Eylül terörist saldırısı ve o ülkedeki anlayışın değişmesi neticesinde bu maceraya atılamadım.

Kişinin tasarladıklarını daha iyi ifade edebilmesi için resim yapabilmenin şart olduğunu düşündüğümden, dönem dönem resim kurslarını takip ettim ve resim sergileri açtım.

Daha sonraları Türkiye’de imalat yapmanın gerekliliğine inanan bir gözlük firması, benden günün modasını yerel zevkle birleştirecek fantazi gözlük koleksiyonu yapmamı istedi. Fantazi gözlükleri tasarlarken bazı aksesuarlarının altın ve gümüşten olabileceğini düşündüm. Araştırınca mücevher kalıbı yapmanın çok emek ve zaman gerektiren bir işlem olduğunu farkettim. İki yıl boyunca bir mücevher atelyesinin kurslarına devam ettim. Bu arada geliştirdiğim yeni bir teknikle çok kolay ve kısa zamanda mücevher kalıpları yapabilmeye başladım. Böylece süratle imalat yapabildiğim için bir katalog hazırladım ve ufak çapta da olsa seri imalata giriştim.

Bu arada ABD’de yaptığım iç mekan tasarımları duyuldukça, İstanbul’da da önce yakın çevremden, sonra yabancılardan dekorasyon teklifleri gelmeye başladı. Bir kaç daire, villa ve iş yerinin dekorasyonunu üstlendim ve tamamladım.

Belirtmeden geçemiyeceğim bir konu; ben hayatımda hiç iş aramadım, hep iş beni buldu. Bu tasarım yapabilmenin getirdiği bir avantaj olmalı.

Bir gün ABD’nin Philadelphia şehrinde yaşayan bir arkadaşım, orada daha önce metruk bir halde bulunan bir bölgenin Sit Alanı ilan edilip, çok gelişmiş bir opera binası inşa edildiğini ve civarındaki binaların da yeniden yapılandırılarak bir müzik semti oluşturulduğunu anlattı. Bu bana ilham verdi ve festivaller düzenlenen, müzik öğesinin ağırlıkta olduğu şehirler için yeni bir bina konsepti tasarladım.

Daha sonraları ilerleyen yaşla birlikte, kendimde ve çevremde oluşan bedensel rahatsızlıklar, kullandığımız aletlere başka bir gözle bakmamı sağladı. Böylece bu durumda olan insanlara konfor sağlayacak ürünler üstünde düşünmeye başladım. Bunlara örnek vermek gerekirse, yatarak kitap okuyan kişilerin kollarının ağrımaması için ‘Yatakta kitap okuma alet’,ayrıca yalnız olan kişilerin sırtına losyon veya güneş sütü sürebilmesi için bir alet tasarladım.

Daha sonra orta ve çok kilolu bayanların bir ihtiyaçlarına cevap verecek bir hijiyenik ped modeli tasarladım. Bu projemi çokuluslu bir şirkete sunum yapma fırsatım oldu. Şu sırada o şirket tarafında bu konuda pazar araştırması ve fizibilite çalışmaları yapılıyor.

Son yıllarda geçirdiğim bir disk kayması problemi, hayatıma daha önce alışık olmadığım bir takım kısıtlamalar getirdi. Bunun neticesinde ‘yükseğe çıkabilen bir bavul’, ‘havaalanlarında konveyörden bavul indirme aleti’ ve ‘eğilmeden boşaltabileceğimiz bir market arabası’ projesi geliştirdim. Bunların patent başvurularını yaptım ve korumaları başladı. Daha sonra da ‘Tübitak Patent Teşvik Programı’ndan üç patent başvurumun, araştırma ve incelemelerinin yapılabilmesi için teşvik aldım.

Yeni bir tasarım yapmak kadar, onu hayata geçirmek de zorlu bir süreç. Geliştirilen yeni fikirler, sokaktaki insanın yaşamında mal ve hizmet olarak yerini alıp, ürüne dönmediği takdirde, bir değeri olamaz. Bir ürünün düşünülmesi, projesinin geliştirilmesi, patentinin alınmasından daha önemlisi, onun ticarileşebilmesi. Ülkemizde buluşların ticarileşmesi için aracı olan firmaların sayısı oldukça az olmasına rağmen ben bunlardan birine ulaşabildim ve ‘yeni market arabası’ projem için pazarlama çalışmaları başladı.

Henüz projelendirilmemiş ve patenti alınmamış, yine ileri yaşlardaki insanların veya engellilerin hayatını kolaylaştıracak başka fikirlerim de var. Zamanla bunların da ele alınıp, ticarileşme çalışmalarının başlıyacağı ümidi içerisindeyim.

Ne yazık ki ülkemizde buluş yapmaya çalışan kişiler yüreklendirilmiyor, aksine küçümsenerek veya alay edilerek moralleri bozuluyor. Kendine güvenen, yaptığına inanan buluşçuların bunlara kulağına tıkayarak, sabır ve sebatla projelerinin üstüne gitmesi lazım.

Son yıllarda ülkemizde kalkınmanın baş şartının İNOVASYON olduğu algılanmaya başladı. Çeşitli iş kollarında açılan Ar-Ge merkezleri pek çok kurum tarafından destekleniyor. Özellikle gençler için açılan yarışmalar, tasarımcıların ürünlerini duyurmalarına ve gerçekleştirmelerine olanak sağlıyor.

Yaşantımın her dönemindeki ihtiyaçlarıma cevap vermek için yapmaya çalıştığım tasarımlarda ben, genellikle yalnızdım. Günümüz gençliğinin bu durumlarda daha çok elinden tutulduğunu görüyor ve ülkemizin geleceği açısından daha umutlu olabiliyorum.